Bekâ Mertebeleri nedir?
Bekâ daim, devamlı aynı hâl üzeri bulunma anlamına gelir.
Bekâ bir sıfattır. Bu sıfatın esması Bâkidir. Bâki, Hakk Teâlâ’nın şahsında yokluk bulmadan ebediyen daim varlık olduğunun anlamını taşır.
Bekâ mertebeleri ise fenâdan sonra kulun, bekâ âlemlerinde seyir etmesi ve seyir ettiği bekâ âlemlerinin nimetlerinden nasiplenmesi, Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmasının sonucunda O’nun ahlakı ile hem-hâl olduğu, baki olan Hakk’ın kuldan tavırlarda bulunduğu yaşam seyridir. Bekâ seyrinde Hakk’ın varlık tavırları ile hem-hâl olmanın dışında vakte ermek ile O’nun zatında da hem-hâl olmak vardır. Kulun bekâ seyri budur.
Bekâ seyri Hakk için ise kulun Zatının ve ahlak tavırlarının (sıfat, esma, ayet mertebeleri) değişmezi olan kendis ile hem-hâl ederek yaşattığı seyirdir.
Bekâ seyrini anlamak adına yukarıda ilm-el yakin, ayn-el yakin ve hak-el yakin ve hak-el yakinden de yakin mertebeleri için verdiğimiz örnekleri hatırlatmak gerekir.
Bekâ seyrinde olan bir kul için daim namaz, kulun beytullah oluşu ile sonlanır. Böylesi kul sureten halk, siretinde de Hakk ile hem-hâldir.
Mesela, Kur’anda “Sen atmadın, Allah attı” (Enfal, 17) ayetinde efendimiz sureten halk sıfatında idi; ama o vakitte sireten kulluk hâli üzeri değildi, o vakit Hakk ile hem-hâl idi ve Hakk’tı Muhammed Mustafadan taş parçacıklarını atan.
“Allah’ın eli onların eli üstündedir” ayetinin işaret ettiği tevil mânası ile belirtmek gerekir ki Resulullah efendimiz o vakit sireten Hakk ile hem-hâl idi. Zaten resul sureti ile halk, sireti ile de Hakk ile bulunduğu sıfat üzeri hem-hâl olandır.
“Öldürdüğünüzde siz öldürmediniz, Allah öldürdü” (Enfal, 17) ayeti tefsiren yukarıda örneklenen ayetler gibi her ne kadar tevhid-i ef’al ve tevhid-i sıfatı işaret etse de tevilen ashabın sirette diri olan Hakk ile hem-hâl olduklarını işaret eder.
Bekâ tecellileri yaşamda hayy sıfatı ile diri olan Hakk ile hem-hâl olma seyridir. Bu da Rabb-ül Âlemin olan Allah’ın, kulunu kendi nurunun diriliği ile diriliğinde hem-hâl kılmasıyla zuhurda ahlak tavırlarında bulunuşudur.
Bazı evliyaullahın zati tecelli dedikleri de bu tecellidir. Lakin böylesi zati tecelli yukarıda “siz öldürmediniz” ayetinde tenzilde işaret edilen ashabda tecelli-i berki biçiminde görünmüş, Hz. Resul üzerinde ise devamlılık arz etmesi sebebiyle tecelli-i zati olarak görünmüştür. Hz. Resul üzerindeki zati tecellinin devamlılığından dolayı, ashabın büyükleri de Hakk’a vuslatları sonucu böylesi zati tecellide nasiplenmişlerdir. Bu da “peygambere nasip olan ümmetine de nasip olur” rahmetinin gereği, ashaba ve bu ümmetin büyük velilerine nasip olmuştur.
Lakin yukarıda tenzilen ashabı da kapsayan ayette Rabb-ül Âlemin’in melâike tavrında bulunduğunu beyan etmek de yerinde olur. Cenab’ı Hakk’ın hayy sıfatı yani nurunda diriliği yukarıda anlatılan bekâ seyrini belirler.
Anlatılanlar bağlamında, bekâ seyirlerinde zati tecelli, Cenab’ı Hakk’ın Zat’ının diriliği ile nurunda tecellisidir. Bu da tecelli-i Hakk’tır.
Hakk’ın şahsının ahadiyeti sebebi ile kendi varlığının dışında bir yer olmadığından dolayı tecelliden kastedilen nedir? Zati tecellide nasıl bir tecelliden bahsedebiliriz? diye sorulursa eğer, tecelliden kasıt Zat-ı Ahad’ın kendi varlığında, nuru ile melâike tavrında bulunarak her düzeydeki halk edişidir.
O, zatı ile yanında kimse bulunmadan ahaddır. Halk edişinde Zat’ının ahadiyeti zeval bulmaz; halk edilen ise O’nun kendinde melâike dışlaşması açılımı olarak tecellidir. Lakin Hakk’ın halk ettiğine şahsının ahadiyeti ile tecellisinden bahsedemeyiz. Çünkü Hakk, halk ettiğinde her zamanın ve mekanın dirisi olarak nurunun şahsı olması ile zaten hazırdır.
Kulun Zat’a varımı Hakk’ın kendisinde tecellisi değil, Zat’en kulunda hazır olan Hakk’ın, kulunda nuru ile melâike tecellisinde bulunarak, kulunu kendisine hazır kılışıdır. Hazır kılınan kulda Hakk kulun kulluk melâike yoğunluğunu yok eder. Böylece Hakk sureten kul olan tecellisinden, sireten şahsının diriliğinin nazarı ile (ahadiyet nazarı) melâike yoğunuğunda tavırda bulunur.
Böylesi bir durumu deneyimledikten sonra kulluk perdesi melâike yoğunluğu oluşursa eğer bu seyri anlamlandırmak adına tevhidin müşahede dili gereği ile zati tecelli deriz. Bu da Hakk’ın ahadiyet tecellisi değil kulun Hakk’ın ahadiyetine kulluk perdesinden soyunduruluşu ile varımıdır. Ahadiyet tecelli etmez, ahadiyete bizler kulluk perdesinden soyunarak ereriz.
Bu makamda hem-hâl olmak tabiri ise tevhidin dili gereği kullanılır. Kul için vuslat mertebesi olan Hakk için ise makam olan ahadiyette kul yoktur ki Hakk ile hem-hâl olunsun.
Bazı ehile göre tefsiren namaz için söylenmiş olduğu söylenen Hz. Resulün “Allah ile öyle bir vaktim vardır ki melâike orada bulunamaz” hadisi de tevilen bu seyri anlatır. Çünkü melâike tavırlarının hazır kılınmadığı vakit, Hz. Resulün melâike tavrının hazır kılınması ahadiyet seyri içindir. Kul, bu hazır kılınıştan sanra, kulluk perdesinde yokluk bulduğunda ise bulunulan makam ahadiyet makamıdır. Bu da sureten kulda sireten Hakk’ın melâike tavrı ile ferdiyet mertebesinde biçimlendirilir.
Bu hususiyette dikkat edilmesi gereken, Hakk’ın seçiciliği sebebi ile kulun Hakk’a hazır kılınmasıdır. Çünkü Hakk her şeyde şahsının ahadiyeti ile hazırdır. Ahadiyetinin melâike tavrı ile de her şeyi halk eder. Böylece halkta şahsını sırlar. Kulunu şahsına murad ediyorsa eğer kulunun melâike yoğunluğunu, ahadiyetinin şuurda diriliğine evvela hazır kıldırtır.
Hazır kılınmanın sonunda kulun kıyameti, arşa misal olan başına kopmuş olarak ahadiyetin vaktınde sonlanır. Ve O, böylesi bir vaktta diriliğinde şuurlu olarak sadece andır.
Hakk ahadiyetinde melâike yoğunluğunda tavırlarda bulunursa eğer, bu da ferdiyette kendi melâike tavrı olarak, kulun sureti üzerinden bu âlemde tavır sergileyişi olur. Yani tavırda bulunan kul değil Hakk’tır. Hz. Sıddik gibi, “Allah’ı sende görüyorum” kelamı üzeri, Hakk’ın böylesi tavrında O’nu, melâike yoğunluğunda rabıta sonucu fark etmek, O’nu zuhurda bulmaktır. Böylesi ferasete varan kulluk perdesindeki kulluğu ile Hakk’ın kendisi ile Hakk’ı zuhurda bulmuştur.
Böylesi seyirde bakılan suret değildir; Hakk bakılan cemal üzerinden zuhurda olduğunun hissiyatı ile veçhelenişinde görülüyordur. Bu da sıddiklerin fenâ seyridir.
Anlatılanlar doğrultusunda bekâ seyrinde tasavvuf Hakk ile dirilme, şuurlanma ve O’nun diriliği üzeri ilahi tavırlarında (sıfat, esma, ayet) O’nu yaşama yoludur.
Tasavvuf Sohbetlerimizi ücretsiz dinlemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Bekâ Mertebeleri ne demek? Paylaşın:Kutb-ül İrşad
Kutb-ül İrşad, irşad ile vazifeli, zamanının mürşid-i kâmilidir. Peygamberin nübüvvet varisidir. Yüz sene, dörtyüz sene ve bin sene mücedditleri bu makamda kara...
Şöhret
Daha fazla itibar edinme ihtirasında bulunan kişinin, halk içinde nam, ün, şan sahibi oluşuna şöhret denir. Şöhret sadece ihtiras sebebi ile edinilebilinen bir ...
Sünnetullah
Cenab’ı Hakk’ın kâinatı bir ölçü üzeri (kader) yaratarak, kâinattaki melâikeler (kuvvetler) ile yasalarda nizam ve mizanda noksansız bir biçimde ikame, idare ve...
Sa’y
Sa’y çalışma, çabalama, iş üzerinde bulunma anlamına gelir. Kişinin maksadı dahilinde, maksadına ermek için elinden geleni yapması sa’y yani çalışmak denilmesi...
Mertebe
Mertebe derece, basamak, paye anlamlarına gelir. Genel anlamda mertebe, Hakk’ın hâl ve makam tecellilerinin değizmez derecelerde sınıflandırılması ve böylece s...
İrade
İrade istek ve istenç anlamına gelir. Hakk’ta irade, Hakk’ın zatını işareten istenç temelli nefs hâline bürünüşünün (vechelenişinin) melâike tavrıdır. Kulda is...
İlm-i Rasihun
Rasih temeli sağlam, sabit, kuvvetli, çok alim ve bilgili olan, dini bilgisi çok olan anlamlarına gelir. İlm-i rasihun, ilminde derinleşmiş, ilmine vakıf, hikm...
Tâat
Tâat, Hakk’ın iradesine itâat etme durumudur. Tâat ehli sebat ve sabır ehlidir. Bu ehil Hakk’ın her türlü emir ve yasaklarına takva ile uyar. Tâat ehlinin husu...
Sükut Üzeri Murakabe
Sükut üzeri murakabe etmek üç durumda gerçekleşir. Bunlar: 1) Kişinin beklentisi üzeri murakabe edişi ki bu bir eylemsizlik durumudur. Bu biçimde murakabede, m...
Kesret
Kesret çokluk anlamına gelir. Çokluk ise farklılıklarda belirmedir. Bu bağlamda kesret, Ahad olan Hakk’ın kendi varlığında belirmesi için halk ediş olarak tavır...