Müceddid nedir?
Müceddid yenileyen, yenileyici anlamına gelir.
Her yüz senede bir gelen mücahidlere de müceddid denilse de müceddidler, Hakk’ın takdiri ile her dört yüz senede ve bin senede bir gelirler.
Müceddidler, dinde yenileyici oldukları zaman süresinde, dinde görünecek her türlü manevi hayrın özeti olan yaşantılarında geleceği zamanlarında yaşar ve insanları geleceğe doğru yönlendirici melâikenin sahibidirler.
Bu ehil, maneviyatın zuhuru için bütün insanlığın geleceğe devinişlerini, Hakk’ın bahşettiği melâike ile yaşamlarındaki tasarruf gücü ile kader-kaza çizgisi doğrultusunda biçimlendirirler. Özellikle bin sene müceddidleri maneviyatta köklü değişimlere sebep olurlar. Hz. Abdulkadir Geylani dört yüz sene müceddidlerinden görünse de velayetin bin sene müceddidlerindendir. İmam-ı Rabbani ise nübüvetin dört yüz sene müceddidlerindendir.
Müceddidler ruhaniyetleri ile göklerde takdir edilenin küre-i arzda işleyişinin yönlendirici melâikeleridirler. Bu bağlamda tevil mânası itibarıyla “gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür, sonra bu işler süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde ona yükselir” (Secde, 5) ayetini hususen belirtmek gerekir.
Bu konuyu farklı bir açıdan anlatırsak; Cenab’ı Hakk, bizim saydıklarımızdan bin sene gibi bir zaman diliminde göklerden yere murad ettiği hadiseleri takdir buyurur. Mealen, Kur’an’da böyle buyurulur. Bu ayette tevilen Cenab’ı Hakk’ın her bin senede bir halifetullah düzeyinde din ve zamanda insanlık tarihini yönlendirecek bir velide zuhurda tecelli ettiği anlamı da işaret edilir. Böylesi veliler, hem Hakk dininin (burada dinden kastedilen yoldur) hem zamanının pirleri oldukları gibi hem gelecek bin sene boyunca Hakk dinini biçimlendiren hem de insanlık tarihini biçimlendiren nurani tecelli üzeridirler.
Bu konunun anlaşılması adına birkaç örnek verirsek, Nuh zamanı barbarlık zamanıdır ve Nuh duyguların kutbu olarak insanlık tarihini duygularda biçimlendirmiştir. Nuh (as) madde ve mânada ayrışımcı olduğu için ondan sonra gelen insanlık madde ve mânada ayrışımcı bir zihniyet üzeri olmuşlardır. İbrahim (as) zamanı da ilahlığı eşyada bulma zamanıdır. İbrahim (as) ise insanlık tarihini her şeye hakkı ölçüsünde bakma cihetiyle biçimlendirdiği gibi ayrışımcı değil farklılıkları bütünde hakkı ile görme düzeyinde de zamana yön vermiştir. Ayrıca fikirlerini gezginci olması nedeni ile toplumlara aşılamıştır. Böylece kendisinden sonra gelen insanlığa bakıldığında, daima seferlerde olan kültürlerini de aşılayıcı olarak taşıyan milletler görülecektir. Musa (as) zamanında meliklik ve sistemi ile halka zulüm eden yasalar ile iş gören zihniyetler mevcuttur. Musa (as) ile beraber, Hakk iradesi doğrultusunda insanın toplumsal olarak insanca yaşayacağı yasalaşma söz konusu olmuştur. Musa (as) iradesi insanlığın ilkeler doğrultusunda yasalaşma iradesidir. Ve bu irade insanlık tarihe yön vermiştir. Biçim olarak Musa (as)’nın şeriatının kabul edilip edilmemesi söz konusu değildir, asıl olan bu iradenin biçimlendirdiği anlayışın insanlık üzerinde egemen oluşudur.
Verilen örneklerden anlaşılması gereken de budur. Verdiğim örneklerde gösterdiğim hususiyetler “daha önce yok mu idi” diye bir soru sorulur ise; evet vardı, lakin kültürlere sirayet edecek erk düzeyinde tinin, insanlık üzerinde egemen irade olarak açılımı söz konusu değildi. Böylesi erk düzeyinde irade açılımları insanlık tarihini biçimlendirmeye başladığı anda insanlık artık bu irade üzeri yaşar. Isa (as) zamanı yasaların içlerinin boşaltılarak hiçe sayıldığı, ilkesellikten uzak nefsin keyfiyet ve azgınlık zamanıdır. İnsanlar keyfiyetleri ve azgınlıkları üzeri, toplumda kendilerini gösterirlerdi. İsa (as) ile birlikte insanlık keyfiyetlerden daha çok maneviyatında varlık bulmaya çalışmış ve manevi hassasiyetleri üzeri kendilerine varlık vermeye başlamışlardır. İsa nebi, bir nevi insanlardaki idealarla (Platon’un ideaları) irade bulmalarının tinin sunmuştur. Bu da aslında insanlık tarihindeki yasaların uygulanışına vicdan getiriştir, yasalara vicdan getirmekten kastım, yasadaki tini göstermektir. İsa (as) ile beraber, insanlık keyfiyetlerden daha çok maneviyatında varlık bulmaya çalışmış ve manevi hassasiyetler üzeri kendilerine varlık vermeye başlamışlardır. Ayrıca insanlık, Hakk’ın, insana dışsal bir varlık değil insana içsel bir varlık olduğunun, bilincine evrilmeye başlamıştır.
Hz. Muhammed zamanı cehalet ve Hakk’ın inkar edilişi zamanıdır. İnsanlar kendilerine malları, eşleri ve soyları ile varlık veriyorlardı. Hz. Muhammed (as) ile beraber, Hakk’ın insanın güzel ahlakında belirdiği anlayışına insanlar taşınmış, her şeyin insan ile anlam kazandığı bilincine evrilinmiş, malı ve soyları ile varlık bulma devri bitirilmiştir. İnsanın kendisi ile, kendisinde asli varlığını bulma devri başlamıştır. Hz İsa (as) da ahlak ilkeler düzeyinde, ideaların açılımı olarak görülür. Hz. Muhammed (as) in kendisinde ise ahlak hem yasalar düzeyinde hem ilkeler düzeyinde hem de yaşamın kendisindeki ilişkilerde her şeyin hakkı Hakk’tandır niyeti üzeri görülerek, bütün varlık unsurlarının hakkı verilerek biçimledirilmiştir.
Avrupadaki filozoflar ile beraber gelen düşüncedeki reform sürecide de bunun bir uzantısıdır.
İslam olarak bizler ise Haçlı seferlerinde Bedir, birinci ve ikinci cihan harplerinde Uhud, günümde ise her taraftan iftiralar ve yanlış yorumlar ile kuşatılmış ilmin şehri olan İslam dinini hem ilm-i ledun hem de ilm-i huzuride hakikatleri ile anlatır olmak ile korumaya çalışarak Hendek harbinde bulunmaklığımızla efendimizi yaşamaktayızdır.
Tasavvuf Sohbetlerimizi ücretsiz dinlemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Müceddid ne demek? Paylaşın:Rabb-ül Erbab
Rabbler Rabbi anlamına gelen Rabb-ül Erbab, Cenab’ı Allah’ın bütün subuti sıfatlarında melâike tavırlarında varlar üzerinde hüküm verdiği, melâikesine aşkın dir...
Hücûm
Salikin kalbini istila eden mânalar dışında kâinatta tasavvur eden hadiselerin sonucunda kalbte beliren mânadır. Hücûm, bevâhidi giderici kalıcı hâllerdendir. B...
Sükût (Samt)
Susma, konuşmama anlamına gelen sükût, sufiler için sıdkiyetin bir hâli olup ilahi emir ve yasaklara karşı itâat etme, haramlardan ve masivadan uzaklaşarak, aza...
Şirk
Ortak anlamına gelen şirk, servetin aynı menfaatler üzeri iki veya daha fazla kişi ile kullanılmasına denir. Lakin dinde şirk, mülkünde ortağı (şeriki) olmayan ...
Nazar
Nazar göz atmak, düşüncede bakmak, göz deymesi anlamına gelir. Göz atmak ve düşüncede bakmak anlamları doğrultusunda nazar, kişinin irade melekesi doğrultusunda...
Sünnetullah
Cenab’ı Hakk’ın kâinatı bir ölçü üzeri (kader) yaratarak, kâinattaki melâikeler (kuvvetler) ile yasalarda nizam ve mizanda noksansız bir biçimde ikame, idare ve...
İhlas
İhlas (hulûs), halis samimiyet üzeri riyasız olarak içten olmak hâlidir. İhlas varlığı itibarıyla Hakk’ın kulunda kendisi ile arasında sır kıldığı melekedir. B...
Doğuşat
Kulun kalbinde nurların tecellisi sebebi ile kulun kendi dili üzeri dışlaşan bilgilenim durumudur....
Tekye
Tekye dayanılan, sığınılan yer demektir. Dergahtan kasıt pirin gönlü olmasından dolayı hem pir evi olan hem de taliplerin ibadet (zikir, farz ibadetler vb) ett...
Berzah
Berzah geçit anlamına gelir. Lakin rü’yet dilinde berzah, kişinin vücudu derin uykudan uyanırken, uykuda bilinci açıkken ruhaniyeti ile gördüğü rü’yetlere denir...